20 Ekim 2010 Çarşamba
DİĞERLERİ...
Bu gün otobüste, yanıma bir kadın oturdu. Zayıf, ince yapılı, ufak tefek,sarışın, küt saçlı ve gözlüklü bir kadın. Çantasını kacağında sımsıkı tutmuş,kıpırdamadan öylece duruyordu... Kadın nedense beni korkuttu. Yanında tedirgin oldum. Dimdik , sabit bir noktaya bakıp duruyordu. Zaten otobüste yanınızdaki kadından ne yapmasını beklersiniz ki? Yoldaydık sadece... Başka bir şekilde davranması beklenemezdi ama huzursuz oldum. Yüzü bembeyazdı. Yaşamıyordu sanki,nefes bile almıyor gibiydi. Nicole Kidman'ın The Others filminde fotoğraf çekmek için oturtulan ölülere benziyordu. Kadına değmemek için özen gösterdim. Dokunursam yere devrileceğinden korktum. Ben böyle anlamsız düşüncelere dalmışken, kadın uyudu... Gözlerini kapattı... Bir an fotoğrafını çekmek istedim. Siyah beyaz bir fotoğraf ya da bende gözlerimi kapayıp birinden bizi birlikte çekmesini rica edebilirdim. İki tane ölü fotoğrafı... Sonra tuhaf bir şey oldu. Biz hala koltukta otururken,bizim koltuklarımıza,tam da bizim oturduğumuz yerlere iki tane genç oturdu. Öylece oturdular sanki biz yokmuşuz gibi. Ayağa kalmak istedim, kalkamadım,gençleri ittim, farketmediler bile... Sonra kadın birden gözlerini açıp bana bakıp gülümsedi. Korku tüm benliğimi sardı. İşte o zaman anladım,ölü kadının neden benim yanıma oturduğunu...
13 Ekim 2010 Çarşamba
KUŞLAR,DENİZ,BEN VE UMUT...
Esir düşmektense ölmeyi tercih ederdim. Hayata esir düştüm. Hayat ruhumu hırpalıyor,aç susuz bırakıyor. Onun için nasıl yaşadığım önemli değil. Beni sadece yaşatacak kadar mutlu ediyor... Karnımı doyurmuyor. Öldürmeyecek kadar yediriyor. Gitmeme izin vermiyor,prangalarla zincire bağlamış. Diyor ki; sen burada kalacaksın! Gidebileceğin yer zincirin boyu kadar.. Hapisanemi uçurumun kenarına yapmış kapısı yok. Denizi görüyorum ama ona dokunamıyorum. Kuşlar konuyor pencereme, yanlarına yaklaşıyorum kaçıyorlar benden... Hala korktularına göre benden, hapisanemde yalnızım. Ben neyim onu bile bilmiyorum. Tek bildiğim yer burası , başkasını görmedim... Keşke bir ayna koysalardı odama kafesteki muhabbet kuşları gibi kendimle konuşurdum aynaya bakarak. Hergün bana yemek bırakan ellerden başkasını görmüyorum. Buraya ne zaman geldim?Tüm bildiklerimi nereden biliyorum? Hiçbirini hatırlamıyorum... Pencereden sığabilseydim bırakırdım kendimi denize... Günler aylar yıllar geçiyor,dört duvarın arasına tıkıldım. Bekliyorum, bekliyorum bekliyorum. Cesaretim yok, esarete son vermeye...
Birgün birini daha attılar odamdan içeri. Benim gibi elleri kolları var. Saçları var ama farklı benden... Korkmuş siniyor köşesine. Büzülüyor yatıyor günlerce. Yemek vermek istedim; almadı. Su vermek istedim; içmedi. Konuşmuyor bile... Ama var burada... Eskisi gibi değil hiçbirşey. Sonunda kalktı yerinden. Korkmuyor artık benden. Bende ondan tabi... Bugün birlikte yemek yedik. Konuşmadık hiç. Konuşmasak ta önemli değil. Biliyorum ki var,yanımda, yalnız değilim. Artık iyice alıştı hem bana. Adı Umut'muş. Ben de konuştum onunla... Hoş geldin Umut, ben de Hande... Burası bir hapishane . Bir sen varsın; birde ben... Gidemeyiz burdan hiç bir yere. Ama bakabiliriz birlikte denize... Korkmadık hiçbir şeyden o günden sonra. Hayat bizi aç susuz bırakmadı. Hırpalamadı. Günler yine birbirini kovaladı. Prangalar eskidi ayaklarımızda. Ben onun zincirlerini açtım. O da benim zincirlerimi. Kuşlar da korkmuyor artık bizden... Birgün duvarlar yıkıldı. Bir ben, bir umut birde deniz ,bir de kuşlar kaldı.
Birgün birini daha attılar odamdan içeri. Benim gibi elleri kolları var. Saçları var ama farklı benden... Korkmuş siniyor köşesine. Büzülüyor yatıyor günlerce. Yemek vermek istedim; almadı. Su vermek istedim; içmedi. Konuşmuyor bile... Ama var burada... Eskisi gibi değil hiçbirşey. Sonunda kalktı yerinden. Korkmuyor artık benden. Bende ondan tabi... Bugün birlikte yemek yedik. Konuşmadık hiç. Konuşmasak ta önemli değil. Biliyorum ki var,yanımda, yalnız değilim. Artık iyice alıştı hem bana. Adı Umut'muş. Ben de konuştum onunla... Hoş geldin Umut, ben de Hande... Burası bir hapishane . Bir sen varsın; birde ben... Gidemeyiz burdan hiç bir yere. Ama bakabiliriz birlikte denize... Korkmadık hiçbir şeyden o günden sonra. Hayat bizi aç susuz bırakmadı. Hırpalamadı. Günler yine birbirini kovaladı. Prangalar eskidi ayaklarımızda. Ben onun zincirlerini açtım. O da benim zincirlerimi. Kuşlar da korkmuyor artık bizden... Birgün duvarlar yıkıldı. Bir ben, bir umut birde deniz ,bir de kuşlar kaldı.
8 Ekim 2010 Cuma
SİYAHİ DEĞİL MİZAHİ MÜZİK
Dün eve dönerken çağırdığımız taksi şoförü 90’ların müziğinden bir albüm hazırlamış. Aklınıza gelebilecek her türlü müzik albümde var. Yolda ilerlerken birden tanıdık müzik kulağıma ilişti. Inınının ınınının ınınınınnn Aliiiiiii,Ali Desidero. Yarı İtalyan yarı Türk kendisi. Türkçesi; Dese der o. İtalyanca okunuşu; Desidero. Bir zamanların ünlü tıraş bıçağı kahramanı da olmuş abimiz. Anlayacağınız oldukça keyifli bir yolculuktu. Yüzümden gülümseme kulaklarımdan ınının sesi eksik olmadı. Şarkı devam etti... Kız çok güzel, latif, şirin, hem kitap kurdu hem bir ahu..Venüs mü desem? Afrodit mi? Eli yüzü düzgün bir içim su... Elbette ki feminist bir kız metafiziğe de inanmakta...Bir kusuru var yalnız kızın biraz entel takılmakta...Optimist hem de pesimist biraz idealizmi de savunmakta. Ali Desidero ,Aliii, Ali Desidero. Mukemmel mizah anlayışı, eğlenceli bir müzik. Hele hatunun sesi... Bu kadar yerinde bir seçim olur. M.F.Ö konserleri ise mutlaka izlenmesi gerekli. Müzik hala devam ediyor. Birden mutlu hissettim kendimi. ınının ınının... teoride desen zehir gibi pratik dersen sallanmakta...Bazen ben hümanistim diyor bazen rasyonalist oluyor...değişik bir psikoloji bir felsefe idiotloj, idiot, idiot idiotloji... Ah be gençlik... Bütün fikirleri kendimizin zannederiz. Yeni duyduğumuz sonu “ist” ve “loji” ilen biten kelimeler ilginç gelir. Her şeyden biraz, ama toplamında hiçbir şey yumağı oluruz... Ali Desidero ise kendidir. Kendine hastır. Benzemez o gençlere. Ali insandır. Kız güzelse sever... Kızın bilip bilmemesi umurunda olmaz Ali’nin. Cehalet mutluluktur dememişler mi? Aliiii, Ali Desidero... arkadaşlarımız bizi hemcinslerimizden farklı biriyle gördüklerinde ınınınınnnnnnn ınınnnnın derlerdi. Yıllarca kurtulamadık o espriden. Şimdi şikayet ettiğimiz şeyleri özlüyoruz. En azından geçmişe gülümseyerek bakıyoruz...
Ben bunları düşünürken şakı bitiverdi. Ondan sonra geleni ise bir döneme damgasını vurmuş hit’lerden. Barboros Hayrettin. Ben Sizin Babanızım.
Öl de baba ölelim eyvallah.Gül de baba gülelim eyvallah.Sev de baba sevelim eyvallah... Bu kadar güzel özetlenir, bizim toplumun psikolojik yapısı...Ben sizin babanızımben ne dersem o olur. Biz baştaki babalarımız ne derse onu yaparız zaten... Önce yemek yiyicem ve diskoya gidicem.Orda hop hop yapıcam "hop hop hop! "orda zıp zıp yapıcam "zıp zıp zıp! " eee bizde; hop hop ,zıp zıp'tan anlarız zaten. Bize de böyle bir baba gerek aslında. Hep beraber hoplayıp zıplardık. Gazinoya gidicem.bende $arkı söylicem "ölölölölölölö! "darbukacı solo yap.yeter , yapma , herkes çalsın oynıcam şıkıdık şık şık şıkıdık.langırt! ah dü$tüm oynamıcam durun.. ahh..ben sizin babanızımben ne dersem o olurben ne dersem o olur.$imdi yatıp uyucam.haydi iyi geceler.ben sizin babanızım.ben ne dersem o olur...
90’lar... Ben hala tarihleri 90’lı yazıyorum zaten. Bir türlü kurtulamadım bu alışkanlıktan. Dün akşam ev yolculuğumda bu şarkıları dinledim. O zaman mizahi müzik vardı. Afrikalıların siyahi müziği varsa Türklerin de mizahi müziği var. Grup vitamin, Barboros Hayrettin,MFÖ, müzik dinlerken eğleniyorduk, mutlu oluyorduk. Kötü yaşıyor ama gülmekten ölüyorduk. Gülmekten ölmek kadar güzel bir şey var mı? Tabi şarkıların hepsi mizahi değildi o zaman. Biz metalci gençler olarak, o dönemlerde gayet isyankardık. Türk müziğinde ise pop tavan yapmıştı. Aboneyim, abone, yoncimik vardı. Sezen vardı; en ihtişamlı dönemini yaşadı. Umay umay vardı. Nazan Öncel vardı. Asi kızımızdı o zamanlar. Pentagram... Seviyordum ben 90 ları. Keşke ozamanlarda kalsaydım dediğim çok olmuştur. Bize Generation X derlerdi. Şimdi kayıp nesil kim, görsünler. 2000’li yılları görsünler. Punk,rock, metal zirvedeyken, insanlar hala müzikle mizah yapıp gülebiliyorken; Bir nesil kayıp olabilir mi? Peki ben o zamanları özlüyorken... Yaşıtlarımın hepsi özlüyor o dönemleri. Bilgisayar bu kadar hayatımıza girmemişti. Cep telefonu yoktu. Biz arkadaşlarımızla görüşmek için bilgisayar başına geçmez; dışarı çıkardık. Birlikte olurduk. Neyse daha fazla dert yanmadan arkadaşlar ben ığğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğn kaçar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)