11 Aralık 2010 Cumartesi


BESTEKÂR, AŞK FİLOZOFU VE MÜZİSYEN
İlk defa belki radyoda, televizyonda ya da müzik dinlemeye gittiğiniz bir[yerde dinledik. Önce müziğinin melodileri kulağımıza ilişti. Sonra Özdemir Erdoğan söylemeye başladı…
Yumuşacık ve yüreğimizi saran sesiyle;  “Sevdim seni bir kere başkasını sevemem, deli diyorlar bana desinler değişemem” dedi. Biz de ne başkalarını sevmek; ne de değişmek istedik.
Ve şarkı devam etti…“Sevgi anlaşmak değildir nedensiz de sevilir; bazen küçük bir an için ömür bile verilir “ Hayatımızdaki mutlu anların değerini anladık. Zamanla bu dizeler; bizim için sevginin kıstasları haline geldi…
“Bana ellerini ver. Hayat seni sevince güzel.” dedi. Sevdik ve hayatımız güzelleşti.
Beni göğsüne alıver şimdi, mevsimi geldi susadım aşka, benimle bir bütün oluver şimdi… İkinci bahar yaşıyor ömrüm gel benim yârim oluver şimdi…
Bize yıllarca, insan ömründe sadece bir kez âşık olur demişlerdi. Bizde bir daha sevemeyeceğiz zannettik. Bu şarkıyla; İkinci Bahar’ında yaşanabileceğini, sevginin hayatımızın her anında karşımıza çıkabileceğini, gönül kapılarının hiçbir zaman kapanmadığının farkına vardık. Özdemir Erdoğan, sevgimizin her anına hitap etti. Aşklar onunla nağmelere boğuldu. En mutlu anlarımızda onun cümleleri dilimizden döküldü… Sesi bizi hiç yormadı, her zaman huzur verdi…
Biz düşündük ki… Sevmeyen bir insanın yüreğinden böyle sözcükler dökülemez… Şarkıların muhataplarını merak ettik. Belki de kıskandık. Kim kendisine böyle şarkılar yazılmasını istemez ki…
Geniş bir hayran kitleniz var ama bazı röportajlarınızda değer bilinmemekten dolayı sitem ediyorsunuz.  Dinleyiciler ile aranızda bir iletişim bozukluğu mu var? Size duyulan sevginin farkında değimlisiniz?
Halkla olan iletişim bozukluğu teşhisiniz doğru. Ben yaklaşık 50 seneyi aşkın senedir sahnelerdeyim ve profesyonel olarak müzik yapıyorum. Ancak müzik yaptığım müesseselerin sayısı on’ u geçmez. İşimle ilgili katı prensiplerim var. Mekân sahipleri de bu prensiplerden memnun olsalar gerek ki benimle uzun yıllar boyunca çalışmayı tercih ettiler.
Prensipleriniz nelerdir?
İlk olarak; müessesede çalıştığım arkadaşlarım, iş sırasında alkol alamazlar. Orkestra, iş başlamadan yarım saat önce gelir ve iş bittikten en geç yarım saat sonra müesseseyi terk eder. Hiçbir şekilde ben dâhil hiç kimse müşterilerin masasına oturamaz.
Müşterilerin de size karşı sorumlulukları var mı?
Eskiden gerçek bir entelektüel zümre vardı. Müzik dinlemeye geldiği yerde ağırlığını koyardı.  Beğenmediği bir durum olduğu zamanda mekân sahipleri ile konuşurlardı.
Mekânın sahibi bir ölçüde müşteriydi…
Kesinlikle… Mekân sahibinin de bu müşterilere karşı bir hürmetkâr ve saygılı bir iletişimi vardı. Entelektüel olarak ağırlığı olan ailelerin, fikirlerini alırdı. Bu insanların fikirlerine değer verilirdi. Biz de o müşterilere müzik yaptık. Sahneye devamlı olarak ceket ve kravatla çıkmam da bu dönemden gelen bir prensiptir, onlara duyduğum saygının eseridir.
Ne oldu o entelektüel kesime, şimdi neredeler?
O kuşak belirli bir süre sonra, gerek yaş haddinden,  gerekse şehir hayatının karmaşıklığından kaçarak tatil beldelerine yerleşip; İstanbul’u terk ettiler ve ağırlıklarını kaybettiler. Sonradan görme lümpenlere mekân sahipleri de hürmet etmediler. Önlerine ne koyarsan onu dinleyen insanlar yüzünden bugün müzik bu hale geldi.
Siz böyle bir ortamda nasıl ayakta kaldınız?
Prestij sahibi olmak isteyen, yeni açılmış oteller ve iş yeri sahipleri beni tercih ettiler. Yeni açılan yerler, müşteri tabanlarını kuvvetlendirmek için bizi çağırdılar ve gittikçe müzik pazarımız küçüldü.
Bu durumda sizin kuşağınızdan da yaptığı müziğin ve müzisyenliğinin de kıymetini bilememiş olanlar var mıydı?
Bizim kuşağa mensup kişiler, kendi ağırlıkların farkına varmayacak davranış biçimlerine girdiler; müziğin bu hale gelmesinin en önemli sebeplerinden biri de bu konudur.
Ağırlıklarının farkına varmayacak ne gibi davranışlar sergilediler?
Özel hayatlarına dikkat etmediler, alkol kullandılar ve daha pek çok olumsuz tavır sergileyerek fiyatlarını kendileri düşürdüler. Bir Erkin Koray gençliğin efsanesi, Rock’ın babasıdır ve şimdi bir orgla sahneye çıkarak müzik yapıyor. Erkin Koray bu durumda mı olmalıydı?
Kendi efsanesini mi yok etti?
Maalesef öyle oldu. Şimdi beni de Türk müziği sanatçısı sıfatına koydular ve Türk müziği öldü diyorlar. Ne alakası var. Türk müziği icra eden pek çok sanatçı var ama bu kişilerle ilgili gördüklerimiz bizi Türk müziği adına perişan ediyor.
Siz bir müzisyen gözüyle neler gördünüz?
İçkiler, sahnede yerlere düşmeler, müzisyen dövmeler, sansasyonlar ve şarkıları eğip büküp; alkol dolayısı ile son derece dejenere biçimde söylemeler, tamamen yüzeysel bir duruş sergilemeler, bunlar seyirciyi tamamen Türk musikisinden de uzaklaştırdı.
Halk müziğimizde de mi aynı durum söz konusu?
Halk müziği zaten türkü kafelere düşmüş durumda. Halk müziği dinleyince bizim lümpenler kendilerine “keko” denir diye korkuyorlar. Lümpenlerimiz sınıf atlamak istiyorlar. Gidecekleri yerleri ona göre seçiyorlar.  Halk müziğini yakıştıramıyorlar kendilerine. Belki içleri gidiyor ama türküyü de dinlemeye gitmiyorlar. Bu yüzden halk müziği de bitti.
Şimdi pop müzik var.
Pop müzikte de şöyle bir durum var. Bu gençler meşhur olmak istiyorlar. Medyanın, gerek televizyonlarda, gerekse gazetelerde, kendilerine sunduğu tatlı hayatı yaşamak istiyorlar. Önce yarışmalarla bu çocuklar kazanılmaya çalıştı ama şöhret öyle bir hadise ki herkesin taşıması mümkün değil… Gücü taşıyamadılar. 
yazan:Hande Sönmez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder