8 Mart 2012 Perşembe

LİKA'NIN SESLERİ ANJELİKA AKBAR

Resim yazısı ekle


Anjelika Akbar Türkiye’de klasik müziğin geniş kitlelere yayılmasını sağlayan eşsiz bir müzisyen. Akbar’ın piyanodaki melodilerini dinlerken kendinizi notaların uyum içinde dans ettiği farklı bir dünyada buluyor, müziğin evrenine yolculuk ediyorsunuz. Müziğin evreninde herkes bir…




Anjelika Akbar Türkiye’de klasik müziğin geniş kitlelere yayılmasını sağlayan eşsiz bir müzisyen. Akbar’ın piyanodaki melodilerini dinlerken kendinizi notaların uyum içinde dans ettiği farklı bir dünyada buluyor, müziğin evrenine yolculuk ediyorsunuz. Müziğin evreninde herkes bir…


Anjelika Akbar Likofoni isimli Albümü ile müziği ve piyanoyu seven herkesi bu evrende buluşturuyor.
Müzik hayatınız nasıl başladı…
Kendimi doğuştan müzik hayatın içinde buldum. Annem koro şefi ve piyanist, babam ise hem orkestra şefi, hem de felsefe profesörüdür. 2.5 yaşımda notaların yazılışını, okuyuşunu ve piyano üzerindeki yerlerini biliyordum. 4 yaşımdan itibaren okuma yazmaya ve 5 yaşımdan beri konser vermeye başlamıştım. Hepsi benim için çok doğaldı, onlarsız yaşayamam gibi bir halim vardı. Doğal olarak diğer yaşıtlarımdan farklı bir hayat sürüyordum, ama bu hayatı ben kendim seçiyordum, tercihlerimi kesinlikle kendim dile getiriyordum. Yuvada iyi yemek yemediysem, ya da o gün uyumadıysam, annem bana “Anjelika, bugün piyano çalmak yok” der ve tüm hayatım kararırdı! Böyle bir aşk hikâyesi benimki…
Türk vatandaşı oldunuz… Türk vatandaşlığına geçmeye nasıl karar verdiniz?
Bu hikâyeyi tüm detayları ile “İçimdeki Türkiye’m” adlı kitabımda yazdım. Kısaca, Rusya’da iken UNESCO üyesi idim, UNESCO siparişi ile yapılan uluslar arası bir film projesinde besteci olarak yer aldım; eski eşim ise filmin senaristi idi. Uzun süren ve birçok ülke kapsayan bir çekim serüveninden sonra, sıra 1990 yılının sonunda Türkiye’ye geldi. Ama o sırada 7.30 aylık hamile idim; doktorlar tekrar uçmama izin vermedi ve oğlum mecburen İstanbul’da doğdu. O süreçte karşılaştığım mükemmel Türk insanları bana Türkiye’yi sevdirdi, buraya resmen âşık olmuştum. Ama aslında oğlumu birkaç ay burada biraz büyütüp Rusya’ya geri dönecektim. Tam o sırada SSCB dağıldı; gittikçe pekişen Türkiye aşkı ve kalbimdeki sesin bana söylediği ile burada kalmaya karar verdim. Birçok Türk, burada başıma gelen bazı olumsuz olayları duyunca hala neden burada olduğumu sorar; hâlbuki olumsuzluklar her yerde vardır; ama Türkiye’de bulduğum derin maneviyatı başka bir yerde bulamadım; ne Rusya’daki Üniversitelerde, ne de Himalayalar’daki aşramlarda…
Bütün albümleriniz çok başarılı. Türklerin sizi daha çok tanıdığı ve benimsediği albüm ise Bach A L’ Oriantale mi oldu? Bu albümü yapmaya nasıl karar verdiniz?
Tesadüfen oluşan bir proje diye bilirim. Çalışmanın öncesinde “doğu enstrümanları Bach’ın müziği ile birleştirip bir de klipinde Asena’nın dansını ekleyeceksin” demiş olsalardı, kahkahalarla gülerdim ve inanmazdım. Fakat günün birinde tesadüfen bir yerde Asena’nın yeni çıkmış olan bir albümün ritim kompozisyonu geldi kulağıma. Daha önce hiç dinlediğim bir müzik türü değildi. Birden bire bu ritim aklımda J.S.Bach’ın hepimizin çok iyi tanıdığımız WTC’dan Prelüt Do Minör’ü çağrıştırdı. Piyanoya geçip ikisini üst üste çaldım; hem çok güldüm hem de çok şaşırdım; ikisi arasında garip bir “tezat içinde uyum” vardı! O beni etkiledi. Kendi kendime dedim ki: “Bach Doğu’ya gelseydi benim gibi o da Doğu ritimlerinden ve ezgilerinden çok etkilenir, mutlaka bir çalışma yapardı”…Proje öyle doğdu. Sırasıyla sevdiğim ve değer verdiğim müzisyenlerle görüştüm (Erkan Oğur, Mısırlı Ahmet, Reyent Bölükbaşı, Djoke Winkler Prince ve birçok müzisyen daha) ve hepsi böyle bir atölye çalışmasında yer almak istedi. Albümün kapağında dedim ki: “Bu bir müzik deneyi değildir, çağın ihtiyacıdır. İnsanlar birbirileri ile kucaklaşmadan önce müzikleri kucaklaşsın”.Bir de ekledim: “Dağ köyündeki çobanın türküsü, Mozart’ın senfonisi, Hırvat Dansı veya Bach’ın ölümsüz eserleri; hepsi özünde BİR!
Söz kullanmasam dahi, bestelerim için “yapılmamış filmlerin müzikleri” tanımlaması sıkça tekrarlanır. Demişsiniz? Her bestenizi bir film hikâyesi gibi mi yapıyorsunuz?
Evet, öyle denilebilir… Müzik, içerik, görsellik, renkler ve geometri duygularla ve düşüncelerle birleşiyor, bestelerimi yaparken. Her biri bir serüven, bir süreçtir… Sanırım müziklerimi dinlerken her bir insan gözlerini kapatıp kendi filminin yönetmeni olabilir…
Hayata, yaptığınız işe, insanlara bakış açınızı genel olarak nasıl ifade edersiniz? Hayat görüşünüz nedir?
Bakış açımı hem internet sitemde ( www.anjelikaakbar.com ) hem de kitabımda bulunan “Benim Yolum / My Way” yazısında belirtiyorum. Yaptığım ne ise, her şeyi şu cümlede ifade ettim:
“Piyanist misin, yoksa besteci mi?” diye soranlara cevabım: Ben öncelikle piyano enstrümanıyla bütünleşmiş, onu çok iyi kullanan bir besteciyim!.. Piyanistliğimin tek farkı şu: ellerimde on parmak yerine on kalbim var;tuşlara onlarla basıyorum!..”
“Likafoni” ismini verdiğiniz yeni bir albümünüz çıktı. Nedir Likafoni?
Küçüklüğümde ismimi telaffuz edemiyordum. Anjelika demek yerine kısaca “Lika” diyordum. O zamandan beri aile, dostlar ve hocalarım bana Lika demeye devam etti. Yeni albümü oluştururken bu sefer besteci kimliğimle değil, piyanist kimliğimle bir çalışma yapmak istedim ve küçüklüğümden itibaren etkilendiğim bazı Klasik müzik eserlerini bir albümde toplamaya karar verdim. Lika-foni kelimesinin ikinci kısmı “foni” yani “sesler” anlamına geliyor. Müzik terimi gibi duran bir kelime aslında “Lika’nın sesleri” anlamına geliyor.
Albümün içeriğinde neler var?
Albümde bazı Rus bestecilerinin (S. Rachmaninov, G. Sviridov, A. Khachaturian, P.I. Tchaikovsky, A. Scriabin) yanı sıra J.S. Bach, J. Brahms, F.Chopin’in eserleri yer alıyor. Albümde yer alan bu klasik eserlerini sadece klasik müzik severleri değil, aynı zamanda bu tarz müziğe mesafeli bakan insanların da kolaylıkla dinleyip sevebileceklerine inanıyorum. Albümde solo piyano eserleri dışında piyano- çello düetleri var. Bu eserlerde bana çellist Rahşan Apay eşlik etti. Albüm çok yeni piyasaya çıkmasına rağmen, her kesimden çok güzel mesajlar geliyor; gerçekten de klasik müziği daha önce pek de dinlemeyen insanlar da albümü alıp mutlulukla dinliyor ve beğeniyor…
Rahşan Apay ile olan müzik birlikteliğine nasıl karar verdiniz?
Rahşan hanım ile yıllar önce “bir’den Bir’e” adlı albümümün stüdyo kayıtlarında tesadüfen tanışmıştık. Bestelerimi seslendirecek bir yaylı çalgılar dörtlüsüne ihtiyacım vardı ve kayıt için gelen müzisyenler arasında Rahşan hanım da vardı. Çellosundan dinlediğim sesler beni büyüledi. Gerçekten çok iyi bir çellist olduğunu o zaman anladım ve yıllar içinde kendisini hiç unutmadım. 3 yıl önce yeniden bir proje için davet ettim ve o zamandan beri yakın bir işbirliği içerisindeyiz. Bu albüme de birkaç piyano-çello eseri dahil etmek istediğimde, seçimim hemen Rahşan Apay oldu!
İlk klibiniz Libertango adlı eden Libertango’yu tercih ettiniz…
Dediğim gibi, albüm tamamen klasik müzik eserlerden oluşuyor; fakat bu eserler “korkutacak” klasikler değildir. Klasik müzikten uzak olan insanlara hitap edebileceğine inanıyordum; ve özellikle bonustrack ile insanların bu albüme ilgisini çekmesi için popüler ve klasik müziklerin sınırında olan parlak bir besteci Astor Piazzolla’yı seçtim! Onun dünyaca ünlü Libertango’su kolaylıkla bir köprü görevini görürdü; o zaman vesile ile Bach, Chopin, Rachmaninov’a ulaşmaları için bir aracı olurdu. Görsel faktörün da etkisi çok yüksek olduğu için, Libertango üzerine bir de klip çektirmeye karar verdim. Senaryo’yu yazdım ve klipin dinamik, “genç” olması için onu büyük oğlum Yürek’e ve sınıf arkadaşlarına çektirttim. Profesyonel yönetmen Turgut Ünal ise supervisor olarak klipe katkıda bulundu.
Klibinizin şu anda sadece internette yayınlanıyor Özel bir sebebi var mı?
Tabi ki bunun önemli bir nedeni var. Şöyle ki Libertango eseri, bildiğiniz gibi enstrümantal bir eser. TV kanalları ise söz içermeyen klipleri yayınlamıyor. Tek kullanılabilecek mecra her an ulaşılıp seyredilmesi açısından internettir. Ayrıca gençlerin de en çok zamanı geçirdikleri ortam internettir. Fakat elbette çıktığım TV programlarında klip yayınlanıyor.  Bu arada klipi izlemek isteyenler www.youtube.com sitesinde “Anjelika Akbar Libertango” olarak arayıp izleyebilirler.
Bundan sonraki çalışmalarınız neler olacak?
Şu anda üzerine çalıştığım birkaç müzik eseri var. Onlardan biri “Anjelika Akbar Plays Piazzolla” projesi. Aslında proje tamamen hazır, sadece projeyi hayata geçirmem için bir sponsorluk desteği arayışındayım. Sahne prodüksiyonu için destek bulduğum anda “start” düğmesine basacağım. Bir diğer büyük proje ise ilahilerin, türkülerin ve kendi bestelerimin olacağı büyük bir görsel ve müzikal prodüksiyon. Aynı zamanda tiyatral ve edebi öğeleri taşıyacağı bu projenin ismini şimdilik açıklayamam, ama umuyorum ki sahnelendiğinde seyreden insan, salona girmiş gibi oradan çıkmayacaktır… Bir değişim yolculuğu yaşatmayı umuyorum…
Müzik dışında bir de iki tane kitap hazırlığım var. Umarım önümüzdeki 2-3 yıl içinde bu projelerim birer birer hayat bulacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder